Siyah Beyaz Başlamıştı Herşey..

20 Aralık 2015 Pazar

''Programımız Toplum Ahlakını Bozmak İçindir'' deseler Belki Uyanırız

Medya toplumu yönlendiren, yasama-yürütme-yargıdan sonra dördüncü kuvvet etkisine sahip bir güçtür.. Medya sayesinde Toplumun ahlaki yapısını bozmaya çalışmak çok kolaydır.. Dizilerle, yarışma programlarıyla, reality şovlarla, haber içerikleriyle, ekranlara çıkarılan sözde sanatçılarla toplumun ahlakı çok rahat bir biçimde bozulur..

Mesela;

Diziler.. Son 10 - 15 senede ülkemizde yayınlanan dizilere bakın aile hayatını parçalayan, zengin ile fakir ayrımını iyice açan, gençleri özenti yapan diziler..
Ve bu dizilerin çoğu yabancı ülkelerden araklanır ülkemiz kültürüne uymaz fakat iyi reyting alır bu diziler, sonuçları ise vahimdir..

Yarışma programları.. Kültürümüzü artıran ne kadar yarışma programı var ülkemizde ya 1 ya da 2 onlarda fazla izlenmez zaten. Peki neler izlenir ülkemizde yine yabancı prodüksiyonlardan araklanan halkı yozlaştıran yarışma programları örneğin 20 tane kızı ajanslardan toplarlar programda kavga etmeleri söylenir ismi de moda(!) programıdır.  Ülke gençlerine sözde moda öğretilir bu programlarda.. Pek çok genç ise bu programı kaçırmaz orada yarışan sözde yarışmacıları kendine örnek alır, sonrası malum..


Bir yarışma programında 10 -15 kişi bir adaya götürülüyor, yarışmacılar burada sözde aç bırakılıp kum üzerinde uyutuluyor ve hergün yarışıyorlar.. Burada aç bırakılıp kum üzerinde uyutulan yarışmacılar mı ? yoksa benim saf halkım mı ? Karar sizin tabi..

En vahimi de bu yarışmalarda bir bireye sempati duyulur ve o birey birinci olsun diye sms istenir.. Bu tuzağa düşen çok izleyici var hem de yüzlerce sms atanlar var.. Onlara tavsiyem oraya sms atıp sömürülmek yerine o verdikleri sms ücretlerini hayır için kullanmaları daha sağlıklı olur..


Çöpçatan programlarından hiç bahsetmiyorum rezilliğin son noktası..

Son günlerde ise her sene olduğu gibi noel ve yılbaşı tartışmaları başladı.. Toplum ahlakını bozan yayınlar yapan tv'ler şimdi hassaslaştı 2-3 konuk çıkarıp Müslümanlıkta noel ve yılbaşını tartışıyorlar. Bu tartışmaları yaparken öncelikle kendimize bakmamız lazım, her geçen gün toplumun ahlak yapısının neden sarsıldığını araştırmak lazım, neden bu kadar özenti bir toplum olduğumuzu araştırmak lazım, senelerce neden bu durumun önüne geçilemedi de toplum bu hale geldi onu araştırmak lazım, bir de bu noel yılbaşı tartışması yaparken noel ve yılbaşını ayrı ayrı tartışmak lazım tv'ler de ve sosyal medya da ahkam keserken tartışılan şeylerin ayrı ayrı anlamının ne olduğunu bilmek lazım..

Ekranlarımızda; suç var, şiddet var, uyuşturucu var, alkol var, aldatma var, istismar var, her türlü ahlaksızlık var.. Ekranlar artık teknolojik hizmet vermiyor, toplumu dönüştürmek için, erimeye meyilli yeni nesili yok etmek için hizmet veriyor. En önemlisi de yeni nesil zaten, önce yeni nesilin beynini süngerleştirip yok etmeye çalışıyorlar, bize düşen görev ise geleceğimiz olan yeni nesile sahip çıkmak.. Onların erimelerine, yok edilmelerine engel olmalıyız..

Ve son söz; Bir ülkede ahlaklılar, namuslular ve iyiler; en az ahlaksızlar, namussuzlar ve kötüler kadar cesur ve gözü kara olmazsa o ülkenin geleceği çok karanlıktır.

Halkı ahlaksızlaştıran, iffetsizleştiren, sarhoşluğu ve azgınlığı teşvik edenlere fırsat vermemeliyiz.. Uyanmalıyız, Uyandırmalıyız..

Kalın sağlıcakla..



27 Kasım 2015 Cuma

Hayatın tek bir gerçeği vardır, gerisi yalan..

Doğarsın..  '' bir yürüse '' derler..
Yürürsün..  '' bir konuşsa '' derler..
Konuşursun.. '' bir büyüse, okul çağına gelse '' derler..

Sonra deme sırası sana gelir..

Okula gidersin.. '' ah şu okul bir bitse '' dersin..
Okul biter.. '' ah şu askerlik bitse '' dersin..
Askerlik biter.. '' hele bir işe gireyim '' dersin..
İşe girersin.. '' şu kızla bir evleneyim '' dersin..

Evlenirsin.. '' şu çocuk bir doğamadı '' dersin..
Çocuk doğar.. '' şu arabayı alabilsem '' dersin..
Arabayı alırsın.. '' şöyle bir evim olsa '' dersin
Gün gelir evi de alırsın.. Hem yazlık hem kışlık..

Sonra bir gün '' hanım şu çocukların mürüvvetini görsek '' dersin..
Çocukları da baş göz edersin..

Zannedersin ki artık dinlenme vaktidir..
'' hanım bundan sonra kendimiz için yaşayacağız dersin ''

Sonra bir hastalık peydah olur vücuda..
Halbuki herşeyi halletmiştin. Tam dinlenme vaktiydi..

Hastane hastane dolaşmaya başlarsın..
Gizlice dua edersin '' Allah'ım elden ayaktan düşürmeden emanetini al '' dersin..



Ve.... Hayat denen filmin sonunda gözüyaşlı insanlar kalır..

Hayatta herşey istediğimiz gibi olmaz..
Hayatta hiçbir şey istediğimiz zaman olmaz..

Herkes ayrı derdiyle kavrulur..
Hani hayatın gerçekleri deriz ya işte acımasızdır o gerçekler..

Mesela hiç birisinden '' sana gerçeği açıklamalıyım '' sözünü duyduktan sonra mutlu olduğunuz oldu mu ? Olmamıştır muhtemelen..


Eğer hayatta gerçek arıyorsanız tek gerçek vardır.. O da sevdiklerinizin, ailenizin, arkadaşlarınızın, dostlarınızın ve tabi ki sizin birgün öleceği gerçeğidir..

Geri kalan herşey yalandır.. Buna göre yaşayın..





23 Ekim 2015 Cuma

Bir Hikaye ''Gece Bekçisi''

Patron, henüz gün ağarmadan işyerine gelir. Kapıda gece bekçisi karşılar ve heyecanla ''efendim siz bugün yurtdışına mı gideceksiniz ?'' diye sorar. Patron şaşırır, ''Evet de sen bunu nereden biliyorsun'' der.
Bekçi ''Gece rüyamda gördüm efendim sakın binmeyin o uçağa, uçak düşecek ve siz öleceksiniz'' diyerek görev yerine döner hüzünle.. Patron şaşırır odasına gider, uçak saatine kadar odasından dışarı çıkmaz, bekçinin dediklerinden etkilenmiştir. Seyahatini iptal eder binmez o uçağa..


Uçak saati gelir geçer ve kısa bir süre sonra acı haber gelir o uçak düşmüştür ve kimse kurtulamamıştır. Patron hemen gece bekçisini yanına çağırır ''sen benim hayatımı kurtardın'' der ve bekçiye yüksek miktarda para verir ardından ''Seni kovuyorum'' der..
Bekçi şaşırır haliyle beklediği şey bu değildir ''efendim ben sizin hayatınızı kurtardım neden beni kovuyorsunuz'' diye sorar beklemediği cevap anında gelir patrondan..

''Sen benim hayatımı kurtardın rüya gördün o uçağa binmememi söyledin binmedim ve kurtuldum karşılığında sana para verdim ama aynı zamanda seni kovdum çünkü ben bu şirketi geceleri sana emanet ettim sen ise uyudun görevini yapmadın sen gece bekçisisin gece bekçileri uyumaz..''

9 Eylül 2015 Çarşamba

Unutmaya Kurgulandık

Haftalardır şehit veriyoruz, önce tek haneli kayıplar verdik sonra çift haneye çıktı kayıplarımız..
Sayılara göre duyarlı bir toplum olduğumuzu hatırladık yine, tek haneli kayıplara alıştırıldık, kayıplarımız çift haneye çıkınca silkindik '' ne oluyor ? '' dedik içimiz yandı, kahrolduk ama 1 hafta sonra maalesef milletçe yaptığımız en iyi şeyi yapacağız unutacağız..

Peki biz neden bu hale geldik hiç düşündünüz mü ?

Şehit haberleri geldiğinde tv kanallarında birşey dikkatimi çekti, Suudi kralı öldüğünde yas ilan edilen ülkemde hergün kendi evladı şehit verilirken yas ilan edilmemişti..
Bazı kanallar yayın yavaşlatmaya gitmiş, bazıları ise tam gaz yayınlarına devam ediyordu 3-4 tanesinde evlilik programları vardı; kahkaha, şamata, kavga biraradaydı, 1 tanesinde stil programı vardı stil programından başka herşeye benzeyen toplum ahlakını çürüten, gençlerin beynini küflendiren program..
Birçoğunda da dizi yayınları bu dizilerin konuları ise (aldatma, dolandırma, kötü alışkanlıklar, ihtişamlı hayatlar, entrika)

İşte bu programlar bizi bu hale getirdi, bu saymış olduğum bütün tv programları yabancı menşeli yapımlar amaçları belli olan, Türk halkını en kolay yerinden yakalayıp tv'ye bağlamak, kafasını bulandırmak, düşünmesini, araştırmasını, okumasını engellemek olan programlar.. Öncelikle gençlerimiz yok oluyor kiminin elinde tablet, saçma sapan oyunlara vermiş kendisini.. Kimi sözde stil programı izliyor ve o programdakilere özeniyor onun gibi yürümeye onun gibi giyinmeye çalışıyor..

Ebeveynler desen dizilere vermiş kendisini onlarda dizi oyuncularına özeniyor '' keşke bende böyle lüks hayat yaşasam '' diyor hayale dalıyor ve beyni küfleniyor..

Küflenmiş beyinlerin unutması da doğaldır..
Soma'yı unuttuk, Ermenek'i unuttuk, Depremleri, Selleri, Katliamları unuttuk.. Bizler unutmaya kurgulandık görsel medya bu hale getirdi bizleri yabancı menşeli yapımlar çürüttü kalplerimizi.. Bugün acı çekiyoruz şehitlerimiz var, öfkeliyiz, düşünceliyiz ama maalesef  haftaya unutacağız yine dedikodulara başlayacağız, yine menfaat üzerine kurulu ilişkileri göreceğiz, yine ünlülerin hayatlarını merak edip gereksiz magazin programlarına sarılacağız..

Bir an önce uyanmamız kendimize gelmemiz lazım, küflenmiş, bir noktaya odaklandırılmış beyinlerimizi revize etmemiz lazım.. Ülkemize, kendimize, eşimize, dostumuza, çocuklarımıza sahip çıkmamız lazım..
Artık dur diyelim bu düzene, kendimizi yem yapmayalım.. Kendimizi tv ile eğitmeye çalışmayalım, uyanık olalım..


Ha Gayret..

25 Temmuz 2015 Cumartesi

Irak - Libya - Mısır - Suriye - şimdi sıra Kimde ?

Işıd'a ve pkk'ya karşı Amerika ile beraber hareket etmek, seni öldürmek için kiralık katil tutan düşman ile işbirliği yapmaya benzer, sonucunda her türlü zararı gören sen olursun, çünkü savaş açtığın kiralık katillerini de bugün işbirliği yaptığın üslerini açtığın düşmanın Amerika tuttu, seni bitirmek için..


Ama sen ve senin gibi devletler onu düşman olarak görmüyorsunuz büyük baba olarak görüyorsunuz ondan feyz almak istiyorsunuz malesef ona bağımlı hale gelmişsiniz. En acısı da senin milletin bunun farkında değil ve sen bir de milletine kelime oyunları yapıyorsun terör örgütünün ismini değişik lanse ediyorsun Deaş diyorsun, Daeş diyorsun, Daiş diyorsun zaten kafası karışık olan, sayende vatan hainlerini bile barış güvercini olarak gören milletin iyice komaya giriyor terör örgütü gruplarını değişik lanse ettiğin isimlerden dolayı elektrik dağıtım şirketleriyle karıştırma derecesine geliyor bırak artık kelime oyunlarını Esad, Esed ile başladın şimdi Işıd, Daeş, Deaş ile devam ediyorsun..

Bırak artık bunları Türkiye..

Irak - Libya - Mısır - Suriye - Sıra Sana Geldi Farkındamısın ?

Dostunu Düşmanını İyi Tanı, Oyuna Gelme !

14 Haziran 2015 Pazar

Köy Enstitüleri Ve Anadolu

Yüzyılın en büyük eğitim reformudur, Köy Enstitüleri..
Toprak reformunun ve eğitim reformunun bir arada gerçekleştirildiği, doğu ile batı arasındaki eğitim eşitsizliğinin ortadan kaldırabileceği ve sanatı bilen, aklı selim, özgürlükçü, bağnazlığı bertaraf eden, vatansever insanların yetiştirileceği yerlerdi Köy Enstitüleri..
Türkiye tarihinde gerçekleştirilen en kusursuz eğitim projesiydi Köy Enstitüleri..

Gün geldi kapatıldı Köy Enstitüleri, nedeni ise '' Tük Düşmanı Yetiştiriliyor '' gibi tartışılması bile söz konusu olamayacak gerekçelerdi ve böylelikle bu eğitim seferberliği de yok edildi.
Köy Enstitülerinin yegane amacı eğitmekle kalmayıp aynı zamanda üretmekti. Düşünsenize 1950'li yıllarda köylerde öğrencilere tarımı öğreten, hayvancılığı öğreten, enstitü içindeki atölyelerde marangoz, ayakkabı ustası, tesisatçı yetiştiren, köy halkına sanatı sevdiren hatta çatal bıçak kullanımını öğreten bir projeydi. Tüketime değil üretime dayalı bir projeydi ve bu proje yok edildi. Köy enstitülerinde herşey yaşayarak öğrenilirdi ve bunların ana karakterleri köy çocuklarıydı. Şimdinin ezilen hor görülen köy çocukları. Köy enstitülerinin kapatılmasıyla malesef ülkemizde hiçbir başarının cezasız kalmadığı bir kez daha kanıtlanmıştı.

Hani diyorlar ya ''Cumhuriyet sistemi Anadolu insanını cahil bıraktı'' diye. İşte bugün bunu diyen köşe yazarları ve yöneticiler aynı zamanda köy enstitülerinin kapatılmasında en büyük payı olan '' Türk düşmanı, din düşmanı '' yetiştiriyorlar diyen kişilerdi. Peki neydi bu tezatlık ? Anadolu insanını cahil bırakan asıl gerekçeler neydi ? Neden ülkemizde yapılan mantıklı işler, yürekli ve açık sözlü yöneticiler cezasız bırakılmıyor ? Neden bu ülkede nitelikli insanlar yok edilmeye çalışılıyor ? Hiç bu soruları cevaplandırmayı düşündük mü ? Nasıl olurda bir ülkede köy halkına meslek öğreten, anadolu insanının sanat ve edebiyatla tanışmasını sağlayan, bir köyün kalkınmasını bu vesile ile de Anadolu'yu kalkındırmayı amaçlayan bir projenin önü kapatılır ? Hiç düşündük mü ?


İşte Köy Enstitülerinde verilen bir diploma; bundan 70 yıl önceki eğitime bakın üstelik bu eğitim anadolu'da veriliyor. Bir de şimdi ki eğitim sistemine bakın hangisi donanımlı siz karar verin..

Köy Enstitüleri ülkemizin kapanmayan yarasıdır. Köy Enstitüleri yeniden açılmalı, anadolu yeniden canlanmalıdır. Ülkemize tüketen değil üreten insanlar gereklidir ! Bu enstitülerin değerini anlamamız, hatırlamamız ve yeniden hayata geçirmemiz gereklidir !

Malesef ki Cahil bırakıldık, şu an ki eğitim sistemimizde yetersizdir. Ülkemizde tartışılması gereken asıl konular tartışılmazken, gereksiz faydasız olaylar tartışılıyor ve gençlik yok olup gidiyor.



Yazımı, köy enstitülerinde hem öğrencilik hemde öğretmenlik yapan, köy enstitülerine yıllarını veren Niyazi Bal'ın sözü ile bitiriyor ve artık ülkemizde başarılı işlerin cezalandırılmamasını umut ediyorum..



'Ülkeyi Kurtarmak İçin Gece Uykusundan  ve Gaflet Uykusundan Erken Uyanmak Gerekir'

13 Mayıs 2015 Çarşamba

SOMAYI UNUTMA ! PEKİ TAMAM DA..

13.05.2014 - 13.05.2015 Soma Cinayetinin üzerinden 1 Yıl geçti peki ne değişti ?


2 gündür aynı gömleği giyiyorum diyerek 301 canı küçümseyenler halen görevinin başında..

Maden can derdindeyken, maden önünde selfie çeken gazeteciler halen görevinin başında..

Yere düşen madenci yakınını tekmeleyen müşavirler halen görevinin başında..

Bugün #SomayıUnutma yazanların %60'ı toplu taşımada, sosyal yaşamda yanına üstü başı emek kokan işçi gelince kaçacak yer arıyorlar.. Ama yazmaya gelince profesör oluyorlar..

İşçilerin özellikle had safhada güvenlikleri gereken Maden işçilerinin durumlarında iyileştirme yapıldı mı ?

Maden sahipleri ne yapıyorlar ?

Çizmemi çıkarayım diyen emek sahibinden haberimiz var mı ?

TBMM'de Soma önergesi görüşmelerine 78 milletvekili katılmıştı, 461 milletvekili neredeydi ? Maaşlarına zam görüşmeleri olmadığı için mi katılmadılar ?

İşçi aidatlarıyla alemlere akan, lüks araçlarıyla taziyeye giden parababaları nerede sömürmeye devam mı ediyorlar ?


Velhasıl kelam.. Gidenler gitti, ateş düştüğü yeri yaktı, bizler de sadece ''UNUTMADIK'' yazdık ama her zamanki gibi UNUTTUK !




22 Nisan 2015 Çarşamba

Hangi Çocuğun Bayramı ?

Bir 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramına daha eriştik..

Ancak; ezilen, çocuk yaşta evlendirilen, çalıştırılıp sömürülen, cinsel istismara uğrayan, ''insani'' yaşam koşullarına sahip olamayan çocukların olduğu bir toplumda yaşamak utanç verici..


Unutmamalıyız ki; ülkemizde her çocuk sıcacık bir yuvaya sahip değil, hepsinin karınları tok sırtları pek değil..























Çocuklarımıza ve özellikle önce kendi evlatlarımıza sahip çıkalım..

Bizler, kuşu ölen çocuğa taziyeye giden bir Peygamberin ümmetiyiz. Nasıl bu hale geldik, hiç soruyormuyuz kendimize..
Görgüsüzce yaşamak yerine, lüks restaurantlarda yediğimiz yemeklerin fotoğraflarını paylaşmak yerine, ekmeğimizi ihtiyaç sahipleriyle, özellikle ihtiyaç sahibi çocuklarla paylaşalım..





Ülkemiz malesef çocuk istismarında 3. sırada.. Çocuk İstismarı insanlık suçudur..



   '' Vatanı Korumak, Çocukları Korumakla Başlar.. ''  Mustafa Kemal ATATÜRK



8 Nisan 2015 Çarşamba

Ya İnsanlar Yanılıyorsa ?

İş kazası bir ip cambazı için ölüm demektir,  bankada çalışan gudubet suratlı Neriman hanım için evrakların üzerine çay dökülmesidir..

Kar yağması bir çocuk için okulların tatil olmasıdır, bir yetişkin için trafiğin alt üst olmasıdır..

''Başın sağolsun'' lafı söyleyen için görevini yapma, bir vicdanı rahatlatmadır. Duyan için dünyanın en ağır lafıdır..

Cahile laf geçirememek, Galilei için engizisyon mahkemesine dünyanın döndüğünü anlatmaktır, bir çocuk içinse Atari'nin televizyonu bozmadığını Babaanneye anlatmaktır..

Kur'an, inanmayan için hiçbirşey, öylesine inanan için evin bir köşesinde durması gereken arapça bir kitap, gönülden inanan için bir lütuftur..

Terörist, bir Amerikalı için Müslüman, bir Türk için pkk'lı, bir Filistinli için İsrail devletidir..

Savaş, para babaları için fırsat, generaller için onur, masumlar için ölümdür..

Korsan, yazarlar için hırsızlık, tezgahtarlar için ekmek kapısıdır..






Huzur, bencil için sürekli cebini doldurup kendini garantiye almaktır. Kalender için ise; tanımadığı, üstü başı dağınık aç bir adama yemek ısmarladıktan sonra cebinde kalan son parayla dolmuşa binmektir..

Kurnazlık, bir çocuk için bakkala çaktırmadan içinde taso var mı diye cipsleri kurcalamaktır. Bir bakkal içinse '' kaşarım kötü abi, beyaz peynir keseyim sana '' deyip elinde kalan beyaz peyniri kakalamaktır..

Saygı, cahil bir müslüman için başkasının içkisine, sigarasına laf atmaktır. Akıl sahibi bir müslüman içinse müzik dinlerken '' ezan mı okunuyor '' tereddütüne düştüğü an müziğin sesini kısıp dışarıyı dinlemektir..





İnsanlardan oluşan bir dünyanın doğrularını belirlemenin yolu, bu insanlara doğumlarından itibaren bir şeyleri '' doğru '' diye dayatmaktan geçiyor. İnsan o şeyi doğru kabul ederse doğru oluyor..


Peki ya insanlar yanılıyorsa ?






                                                                                                            Alıntı (anonim)

23 Mart 2015 Pazartesi

Seneler Sonra Farkına Varılan Sahte Bal Tüccarları

Bugün Gümrük ve Ticaret Bakanımız Nurettin Canikli '' Reklamı yapılan balların tamamı sahte'' açıklaması yaptı ve tüm bal reklamlarının durdurulduğunu para cezaları verildiğini bildirdi iyi olmuş güzel olmuş..

Fakat;

Bu sahte bal satıcıları ile panax adı altında milleti aldatanlar yaklaşık 6 senedir ekranlarda kimi bal alana ev kimi araba kimi ise tek taş yüzük verirken yetkililer neredeydi ? Bu sahte balların reklamları yapılırken RTÜK adı verilen ve çok hassas(!) olduğu söylenen kurum o an neyi takipteydi toplum gençliğini mahveden Bu Tarz Benim'i mi takip ediyordu yoksa Boşanma rekoru kıran bir bayan'ın sunduğu İzdivaç programını mı takip ediyordu ? Geçen gün uydu da tam 37 kanal bal reklamı yapıyordu bu 37 kanal hiç mi denetlenmiyor arkadaş ? Adamlar milyon dolarlık oldu sen bu saatten sonra para cezası vermişsin ne yazar adam varis kremi yapar çıkar yine piyasaya.. Adamın Basın Ekspress yolu üzerinde plazası var karşısında Sahte Panaxçının dev plazası var bu sahtekarlar bu plazaları dikerken neredeydiniz tıpkı dünkü derbi de Fırat Aydınus gibi '' bizde görmedik '' mi diyeceksiniz ? Milyonlarca insan dolandırıldı kandılar evlere arabalara aldılar 100 TL'ye 5 kavanoz bal sonra ? Mağdur olduk hakim bey..



Eeee be birader biz neden bu haldeyiz neden iş işten geçtikten sonra önlem alıyoruz ama hep böyleyiz..
Bir üstgeçidi olmayan  ana cadde üzerinde ard arda 10 kişiye araba çarpar adamlar ölür ondan sonra üst geçit yapılır iyi de kardeşim canlar gitmeden önce neredeydiniz neden bu üst geçiti zamanında yapmadınız ? Bu da aynı hesap o plazalar dikilirken neredeydiniz eyy yetkililer ? Sahtekarlar bangır bangır ev veriyoruz araba veriyoruz gelin bizim balları alın derken neredeydiniz ?
Bizim ülkede işler hep mi laçka ? Yetkililer hep mi vurdumduymaz ?

not: bu ballar an itibariyle halen piyasada dönüyor, plazaların ışıkları cıvıl cıvıl yanıyor..

21 Şubat 2015 Cumartesi

İnsanlar Eskileri Özler Çünkü Ruh Eskiye Aittir

Geçenlerde anonim bir yazıya rastladım, eskileri anlatıyordu, benimde yetişemediğim eskileri.. Okuduktan sonra keşke o zamanlarda yaşasaydım dedim. O saf, temiz, dürüst, samimi ve menfaatsiz eskileri yaşasaydım keşke.. Neylersin yaşayamadık ama insan hep eskilere özlem duyar, eski insanlara, eski şarkılara, eski dostlara, eski aşklara..



Hani yağmur yağdığında etrafı kaplayan toprak kokusuna tav oluruz ya, tanıdık gelir o koku bizlere çünkü insanın hammaddesidir toprak, o toprağın kokusu insanın kokusudur..

Eskilere özlemde bunun gibidir çünkü ruh eskiye aittir, eski olup eskimeyenleri özler insan..





İşte o eskileri özetleyen anonim yazı;



NE GÜZEL CAHİLDİK ESKİDEN

Televizyon yoktu, gazete de her zaman olmazdı.
Öyle güzel cahildik ki, keyfimiz bozulmazdı hiç !
Dışarıda Kar..
Ama Kuzine öyle içten içe yanıyor ki.
Kuzinenin önünde demir maşa...
Maşanın üzerinde ekmek dilimleri.
Aydınlık bir kış sabahı ve kızarmış ekmek kokusu...
Sucuk lükstü. Yumurta lezzetli.
Ekmek her zaman ekmek gibi...

Bir kez olsun kümesten yumurta almamış, bir kez olsun o kızarmış ekmeğin kokusunu duymamış fakat alışveriş merkezlerinin restaurant katlarında boğucu bir gürültü ve havasızlık içinde hamburger keyfine fit olmuş çocuklar ve gençler için ben ne kadar yaşlıyım..
Dışarıda Kar..
İçeride Kanaat..
İçeride Huzur..



Televizyon yoktu, gazete de her zaman olmazdı.
Öyle güzel cahildik ki, keyfimiz bozulmazdı hiç !
Portakal kabuklarını sobanın üzerine dizer, kokusuna ram olurduk.
Kestane közlemek büsbütün bir gecenin akıllara seza mutluluğuydu.
Sonra illa ki büyüklerin anlattığı hikayeler ve hatıralar..
Birçoğu arızalı ve tedaviye muhtaç beyinlerden çıkma dizilerin ve filmlerin açtığı hasarlar yerine,
geniş ve besleyici  bir masal dünyası...
Lezzet bir tarafa kokuya da hasret kalacağımız kimin aklına gelirdi?


Ekmeklerimiz el değerek üretilirdi, sağlıklıydı, lezzetliydi ve mis gibi kokardı.
Çay da kokardı, Domates de..
Bütün bu nefasete, küçücük bir bakkal dükkanının zenginliği yetiyordu.



Dışarıda Kar..
İçeride Huzur..
Zam endişesi, doğalgazın kesilme korkusu, yolda kalma telaşı,rejim tehlikesi..
Kimin Umrunda..
Ne güzel cahildik, Mutluluğun resmini çiziyorduk
                             
              Alıntı (Anonim)






                                                           RUH ESKİYE AİTTİR..

14 Ocak 2015 Çarşamba

Anlık Hırslarının Kurbanıdır İnsan

Bizler anlık hırsların pençesinde sıkışmış bir topluluk haline geldik, hayatı günübirlik yaşayan, anlık tepkiler veren unutan ve unutturan bir topluluk haline geldik peki neden böyle olduk ?

Çünkü yeni dünya düzeninde '' Anlık hırslar dışında insana sunulan bir değer yoktu..''

Hatırlarsınız 13 Mayıs 2014 Soma Faciası.. Yas tuttuk, günlerce yardım kampanyaları yapıldı, ölen işçilerimizin geride kalan ailelerine destek olundu, işçilere sahip çıkılsın denildi sonra ne oldu ?
Unultuldu, unuttuk.. Bir anlıktı tepkiler geldi geçti ve ateş her zaman ki gibi düştüğü yeri yaktı.

Sonra 28 ekim 2014 Ermenek Faciası.. Herşeyi unuttuğumuz gibi onu da unuttuk.. Peki ya Soma'yı unutmasaydık tepkimiz anlık kalmasaydı bu facia yaşanırmıydı ? veya yaşanma ihtimali ne derece azalırdı ?

Bu vatan uğruna şehit olan, gazi olan kahramanlarımızı unuttuk, ne uğruna şehit olduklarını unuttuk, milli değerlerimizi unuttuk.. Peki ya milli değerlerimizi unutmasaydık, anlık milliyetçilik yapmasaydık hainler ile bebek katilleriyle müzakereler yapılırmıydı ? İstiklal Marşı ıslıklanıp, Türk bayrağını gönderden indirmeye teşebbüs edilebilirmiydi ?

Gün geldi; geliştiği, düzene girdiği sanılan bu dünya'da ilk bozulan insanlar oldu, kalpleri çürüdü, hırs kapladı gönüllerini..

Maddi Menfaatler için değerlerimiz bertaraf edildi, karakterler çiğnendi, kardeşlik yok edildi, kan aktı, katiller kurbanlarının cenazesinde ön sıralarda yer aldı..



Anlık Hırslara kapıldı herkes o anlık hırslar ile insan '' ben çok değerliyim '' dedi ama o an çok şeyleri yıktı.. Güçsüzü ezdi, güçlü olduğunu zannetti, Zengin oldu dünyaları kendi yarattı zannetti, Öldürdü tahta geçtiğini zannetti, Yardım etti görevini tamamladığını zannetti.. Sadece anlık hırsının kurbanı oldu ama farkında değildi..

Ego savaşları başladı, anlık hırslarıyla gösterişe kapıldı insanlar. Sosyal medya girdi hayatımıza sürekli paylaşımlar yapıldı artık insanlar paylaşımlarının beğenisine, takipçi sayısına göre mutlu olur hale geldi..
Hergün lüks restaurantlarda check-in'ler yapıldı, lüks barlarda yapılan doğum günü partileri en ince ayrıntısına kadar paylaşıldı, lüks arabaların üstüne çıkıp eline Macallan şişesi alarak poz verdi..

Bunları paylaştı ve kendini değerli hissetti, maddi gücünün hazzını gösterdi, anlık hırsıyla bir mesaj vermek istedi çevresindekilere ama unuttu bunun görgüsüzlüğün, sonradan görmenin bir parçası olduğunu..
Özelini yitirdi karakterini kaybetti sonra kendisi unutuldu ve anlık hevesinin anılarıyla başbaşa kaldı..

Bir an geldi geçti..

Nereden geldiğini unuttu, geleceği kontrol edemeyeceğini unuttu, kendini geliştirmeyi unuttu, yarının garanti olmadığını unuttu,  hep başkalarını suçladı kendisini unuttu..

Unuttu, Anlık Yaşadı İnsanoğlu Hayatını.. Ve Sonunda Hep Kaybetti..