Siyah Beyaz Başlamıştı Herşey..

7 Haziran 2017 Çarşamba

Bir Hikaye '' Sana Bir Kaz Göndersem Yolar mısın ? ''



Soğuk bir kış günü padişah, tedbil-i kıyafet ederek yanına başvezirini alıp şöyle bir gezmek, vatandaşlarını görmek maksadıyla yola çıkmış. Bir dere kenarında çalışan yaşlı adam görmüşler. Adam elindeki derileri suya sokup döverek tabaklıyormuş..




Padişah, ihtiyarı selamlamış: '' Selamun Aleykum ey pir'i fani.. ''

İhtiyar: '' Aleykumselam ey serdar'ı cihan.. ''

Padişah sormuş: '' Altılarda ne yaptın ? ''

İhtiyar: '' Altıya altı katmayınca, otuz ikiye yetmiyor.. ''

Padişah gene sormuş: '' Geceleri kalkmadın mı ? ''

İhtiyar: '' Kalktık.. Lakin ellere yaradı.. ''

Padişah gülmüş: ''Sana bir kaz göndersem yolar mısın ? ''

İhtiyar: '' Hem de ciyaklatmadan.. ''




Padişahla başvezir yaşlı adamın yanından ayrılıp yola koyulmuşlar..

Padişah başvezire dönmüş: '' İhtiyarla ne konuştuğumuzu anladın mı ?

Başvezir: '' Hayır padişahım demiş.. ''

Padişah sinirlenmiş: '' Bu akşama kadar ne konuştuğumuzu anlamazsan kelleni alırım '' demiş..

Korkuya kapılan başvezir, padişahı saraya bıraktıktan sonra telaşla dere kenarına dönmüş, bakmış ihtiyar halen orada çalışıyor..

Başvezir ihtiyara: '' Ne konuştunuz siz padişahla.. '' demiş..

İhtiyar, başveziri şöyle bir süzmüş: '' Kusura bakma bedava söyleyemem. Ver bir yüz altın söyleyeyim.. '' demiş.

Kellesinden korkan başvezir, yüz altını hemen vermiş ve '' Sen padişahı, serdar-ı cihan diye selamladın nereden anladın padişah olduğunu ? '' diye sormuş..

İhtiyar: '' Ben dericiyim. Onun sırtındaki kürkü padişahtan başkası giyemezdi.. '' demiş..

Başvezir kafasını kaşıyarak '' Peki, altılara altı katmayınca otuz ikiye yetmiyor ne demek ? ''

İhtiyar adam, bu soruya cevap vermek için de bir yüz altın daha almış ve '' Padişah, altı ay yaz döneminde çalışmadın mı ki, kış günü çalışıyorsun, diye sordu. Ben de, yalnızca altı ay yaz değil, altı ayda kış çalışmazsak yemek bulamıyoruz dedim..

Vezir bir soru daha sormuş: '' Geceleri kalkmadın mı ne demek ? ''

İhtiyar cevap için bir yüz altın daha almış ve '' Çocukların yok mu diye sordu.. Var, ama hepsi kız. Evlendiler, başkasına yaradılar, dedim.. ''

Vezir kafasını sallamış ve '' Sana bir kaz göndersem yolar mısın dedi, o ne demek ? ''

İhtiyar gülmüş ve '' Onu da sen bul.. '' demiş..


24 Nisan 2017 Pazartesi

Bir Hikaye.. ''Ne ağırlıkta kıymet verirsen o ağırlıkta kıymet bulursun''

Yaşlı kadın evde tereyağı yapıp günlük olarak bakkala satıyordu. Ancak bakkal, yaşlı kadından aldığı tereyağını tartarak almıyordu. Birgün aklına şüphe düştü ve yaşlı kadının getirdiği tereyağını tartmaya karar verdi.  1 kilo olarak aldığı tereyağının aslında 900 gram olduğunu görünce çok sinirlendi..

Ertesi gün yaşlı kadın dükkana geldi.. Yaşlı kadını gören bakkal sinirli bir şekilde; '' Bir daha senden tereyağı almayacağım '' dedi.

Yaşlı kadın üzülerek; '' Efendim bir yanlışım mı oldu ? '' diye sordu..



Bakkal; '' Senin bana 1 kilo diye verdiğin tereyağı 900 gram çıktı ayıp değil mi bu yaptığın? '' dedi..


Bunun üzerine yaşlı kadın şöyle cevap verdi; '' Efendim benim terazim yok, daha önce sizden aldığım 1 kiloluk şekeri tartı olarak kullanıyorum '' dedi..


Bu cevabı alan bakkal utancından ne yapacağını şaşırdı..



Böyledir işte dünya.. Kime ne ağırlıkta kıymet verirsen o ağırlıkta kıymet bulursun..

12 Nisan 2017 Çarşamba

Elinden Kitabı, Ruhundan Müziği Eksik Etme..

'' Boş zamanlarında ne yaparsın ? ''

 '' Kitap okurum, müzik dinlerim ''


Bu soru-cevap tanıdık gelir hepimize.. Hemen hemen herkes bu soruyu ve bu cevabı kullanmıştır..

Peki gerçekten boş zamanlarımızda kitap okuyup müzik dinliyormuyuz ? Bu durum biraz muallakta.. Müzik her daim dinleniyor boş zamanınız olsun olmasın hayatın her alanında bir tını mevcut ama kitap için aynı şeyi söylemek pek samimi olmaz. Biz milletçe sevmeyiz kitap okumayı, üşeniriz fakat son zamanlarda kitap okuma oranlarında biraz artış olduğu gerçeğini gözardı edemeyiz. Umarım ülkemizde kitap okuyanlara '' Devamlı kitap okuyorsun profesör mü olacaksın '' diyenlerin sayısı azalır ve her köşebaşında kitap okuyan, kitap okumaya teşvik eden insanların sayısı artar.. Çünkü okumak hayatı anlamaktır. Hayatı anlayan insan ise kendisini tanır.. Bir kitap alırsınız elinize başlarsınız okumaya amaç sadece vakit geçirmektir ama sayfaları geçtikçe artık orada bir dünyanız olur.. Bazen kendinizi ve çevrenizi bulursunuz o kitapta.. Gerçek dünyadan sıkıldığınız bunaldığınız an kitabınızı alırsınız elinize artık vakit geçirmek için değil okuduğunuz kitaptaki dünyaya kaçmak için bu etkinliği yaparsınız.. Okul, iş artık neyle meşgulseniz bir an önce bitsinde kitap okuyayım dersiniz böylelikle kitap kurdu olmanın adımlarını atmış olursunuz günler aylar geçtikçe hangi tür kitapları sevdiğiniz, hangi yazarları takip edeceğinizde aklınızda şekillenir.
Kitapla hiç ilginiz olmadığı zaman bir sahafın önünden geçtiğinizde boş boş bakarsınız kitaplara ama kitap okumaya alıştığınızda sahaflara gitmek, kitapları incelemek için sabırsızlanırsınız.. İşte o zaman '' Boş zamanlarında ne yaparsın ? '' sorusuna karşılık babalar gibi '' Kitap okuyorum, en son okuduğum kitap ise şu '' cevabını verirsin.. Okumaktan zarar gelmez.. Okuyalım, kitap okuyalım, kendimizi okuyalım, insanı okuyalım, hayatı okuyalım..





Ne demiş Yunus Emre;

'' İlim ilim bilmektir
ilim kendin bilmektir
sen kendin bilmezsen
ya nice okumaktır.. '' ( Yunus Emre )



Gelelim müzik tarafına.. Yazımın başında belirttiğim gibi müzik her daim dinleniyor boş zaman olsun olmasın.. Trafikte, evde, sokakta, iş yerinde.. Hayatın her alanında mevcut müzik.. Demişler ya müzik ruhun gıdası.. Müziksiz yapamaz insan.. Derdi, kederi, mutluluğu, neşeyi müzikle bağlar insan.. Ruhu gezintiye çıkarır müzik, olmasaydı cümleler ruhsuz bir bedende kalırdı.. Her daim yaşamın arka planındadır, bizi anlatır, bazen söyleyemediklerimizi söyler.. Aynı parçayı onlarca kez dinlersin ruhun anca doyar.. Bir film düşünün müzik olmasın hiçbir duygu alamazsınız.. Uzun bir yolculuk düşünün, o yolculuk müziksiz olsun ne kadar sıkıcı geçer o yolculuk.. Umutsuzluğa kapılırsın, hüzünlenirsin müziğe kaçarsın o dinlediğin müzik sana umut olur, bazen hüznünü dinginleştirir.
Müzik bazen ruhu ilahi bir dinginliğe götürür, bazen ise coşkun bir çağlayana dönüştüren terapidir..

Elinizden kitabı, ruhunuzdan müziği eksik etmeyin..

6 Mart 2017 Pazartesi

KUMANDA ÜZERİNDEKİ AHLAKSIZLIK

Son zamanlarda televizyon programlarındaki ahlaksızlar, rezillikler en üst seviyeye çıkmış durumda.. Ama aynı zamanda toplumumuzda edep ve ahlak dersi veren daha doğrusu verdiğini zanneden insan sayısı da en üst seviyede..
Şimdi diyeceksiniz ki bu kadar ahlak dersi veren ( verdiğini zanneden ) insanların olduğu toplumda reyting rekorları kıran televizyon programlarında ahlaksızlık olur mu hiç ? OLUR !!

Çünkü bizim toplumumuzda ahlak denildiği zaman düşünülen tek şey giyim kuşam olur..
'' Giyim kuşamın edepli adaplı ise sen on numara beş yıldız ahlaka sahip bir insansın '' düşüncesi hakimdir bizim toplumumuzda..
İstediğin her haltı ye, her türlü ahlaksızlığı yap ama giysilerin edepli olsun gerisi hiç mühim değil.. İşte bu kafa olduğu müddetçe toplum değeri çöker ve  ahlaksız televizyon yapımları daha çok prim yapar..
Reyting uğruna, reklam gelirleri uğruna ses çıkarılmayan, ahlaksızlık temeli üzerine kurulmuş yapımlar var bu memlekette ama kimsenin umurunda değil çünkü para geliyor para.. Bu ülkede bilgi yarışmaları, kültür programları 23:30 - 00:00 arasında başlıyor çöpçatan ile dedikodu programları her saat var..

 ''Vay efendim, halk öyle istiyor, izliyor, izlemesin biz ne yapalım, izlemezse yayından kalkar zaten, halkın talebine göre yayın saatleri şekilleniyor'' diyenler var..

İyi de güzel kardeşim sen zaten bu zihniyetle halkın beynini eritmişsin, ezelden beri bu topluma ahlak kelimesinin anlamını sadece ''giyim - kuşamdan ibaret'' olarak açıklamışsın, toplumu ''önüne ne gelirse yiyecek tüketecek'' şekilde eğitmişsin, kurgulamışsın şimdi sen bu yapıdan televizyon ahlakını şekillendirmesini istiyorsun.. Kaldır bütün dedikodu programlarını, Türk gelenek ve göreneklerine aykırı olan, gençliği yok eden dizileri, çöpçatan programlarını bakalım ne olacak.. Sen bu ahlaksızlıkları göz göre göre yayınlamaya devam edersen beyni süngerleşmiş insanlarda göz göre göre ahlaksızlığa savrulur.. Sen ahlaksızlığı yayacaksın, sunacaksın sonra halk izlemesin o zaman yayından kalkar diyeceksin.. Önce sen ahlaksızlığı yaymaktan vazgeç, ahlaklı programlar yap ki halk onu izlesin, sen de biliyorsun bu halkın önüne ne koyarsan yer ! Önce bunu değiştirmek lazım..


Malesef ki ekranlarımızda şiddet var, suç var, uyuşturucu var, alkol var, aldatma var, istismar var, her türlü ahlaksızlık var ama toplumun ahlak bekçilerinden tık yok, lafa geldi mi edepten terbiyeden bahsetmekte üstlerine yok.. Hani nerede edep ? Birazda medya üzerine ahlak bekçiliği yapın..

Bu sorgulamadığınız medya, toplumu yönlendiren kuvvet etkisine sahip bir güçtür.. Medya sayesinde toplumun ahlaki yapısını bozmak çok kolaydır hele bir de bu toplum ahlaklı olmayı tek bir kıstasa bağlıyorsa vay o toplumun haline.. Siz ahlaki yozlaşmaya sebebiyet verebilecek bir yapımı toplumun önüne koyarsanız, ahlaksızlığın önünü açarsanız, araştırmayı sevmeyen, sorgulamayan, her önüne konulanı tüketmeye kurgulanan toplum maalesef o yapımı izler. Zaten siz toplumun izlemeyeceğini bilseniz o ahlaksız yapımları yayına geçirmezsiniz, halbuki bu yayınları yapıp toplumu çürütmek yerine, toplumu okumaya, öğrenmeye, araştırmaya, üretmeye teşvik eden yapımlar yapsanız,  ahlaklı olmayı sadece giyim kuşam sınırında değilde tam kapasiteli olarak anlatsanız bu topluma daha iyi olmaz mı ?
İşte o zaman toplum bilinçlenir ve o sizin seviyesiz yapımlarınızı izlemez.. Ama yapmazsınız çünkü ahlak anlayışı sınırlandırılan toplumu ahlaki yozlaşmaya itmek için en kolay yolu bulmuşsunuz, karşınızda bilinçsiz bir toplum var ve bu ahlaksız yapımları her saate yayıp değişik isimler ve renkler altında toplumun önüne itiyorsunuz bir de üstüne pişkince '' Biz yayınlıyoruz halk izlemesin o zaman yayından kalkar '' diyorsunuz.. Bu ahlaksızlığı meşrulaştırmaktır. Yazıktır bu topluma.. Yazıktır gençlere, yeni nesillere.. Zaten önce yeni neslin beyni karıştırılıp yok edilmeye çalışılıyor.. Bir an önce medya üzerinden oynanan bu oyuna dur demeliyiz..

Şunu unutmamalıyız ki; Bir ülkede ahlaklılar, namuslular ve iyiler; en az ahlaksızlar, namussuzlar ve kötüler kadar cesur ve gözü kara olmazsa o ülkenin geleceği karanlıktır..

Toplumda ahlak ile beraber saygı da her geçen gün çöküyor.. Bizi bu buhrandan kurtaracak olan, okumak, araştırmak, üretmektir. İzdivaç ve dedikodu programları, ada yarışmaları, edepten yoksun diziler bizleri kurtarmaz uçuruma sürükler.. Bunlar gelenek ve göreneklerimize sinsice saldırı projeleridir.. Bu yapımlara fırsat vermemeliyiz, uyanmalıyız, uyandırmalıyız..

26 Şubat 2017 Pazar

Gösteriş, Bilgi Kirliliği ve Sosyal Medya

Son zamanlarda vıcık vıcık bir gösteriş furyası başladı. Ego savaşları her geçen gün değerlerimizi daha fazla aşındırıyor.. Artık herkes yediğini, içtiğini gösterme yarışında..

 Amaç ??
'' Bakın ben bu yemekleri yiyorum, bu sofrada oturuyorum, bu lüks restaurant'a gidiyorum '' demek istiyor bu gösteriş meraklısı arkadaşlar.. Bir de üzerine yüzlerce beğeniler yorumlar alınca birden ego patlaması yaşıyorlar..

Ve tüm bunların yaşandığı mecra Sosyal medya..
Bu mecra ile beraber insanlar devamlı '' BEN '' odaklı çalışıyor.. ''Ben'' yapıyorum, ''Ben'' içiyorum, ''Ben'' yiyorum, ''Ben'' geziyorum.. Böylelikle örtülü kibir çıkıyor ortaya.. Artık özel diye birşey kalmadı, dışarıya çıktığı an insanları check-in merakı sarıyor.. Girdiği her deliği saat başı check-in yapan insanların bir eziklik yaşadığı, gösteriş budalası olduğu acı bir gerçek..

Peki bu arkadaşlar hiç düşünüyor mu acaba '' Benim yediklerimin, içtiklerimin, gittiğim yerlerin, lüks restaurantta check-in yapmamın insanlara ne faydası var ? ''
Düşünemezler.. Düşünseler sonradan görmüş olmalarını bu kadar belli etmezler. Düşünemezler, çünkü aldıkları beğeniler yorumlar onlarda ego patlamasına neden olmuş, her geçen gün daha fazla görgüsüzlük peşindeler.. Tüm çevrem görsün benim yediklerimi, içtiklerimi, dolaştığım yerleri kendimi önemli hissettireyim çabası.. Bu bir teşhirdir aslında.. İnsanların tükettiklerini gösterebilmek için kendi hayatlarını düzenli ve gönüllü bir şekilde teşhir etmesidir..

Peki tüm bu ego savaşının, teşhirciliğin, sonradan görme yarışının yaşandığı sosyal medyayı gösteriş için değilde doğru ve akıllı kullanmak için neler yapılmalı ?

Toplumumuzda sosyal medyanın amacı anlaşılmadığı için hep ters kanatta kullanılıyor. Kimisi yukarıda bahsettiğim gibi gösteriş için kullanıyor, kimisi arkadaş ve eş bulmak için kullanıyor, kimisi ne için kullandığı bilmiyor bile..

Sosyal medya; eğitim, ticaret, sağlık, kültür, eğlence gibi farklı konularda kullanıcıların bilgi alışverişinde bulundukları, fikir ürettikleri alan olarak kabul görüyor. Doğru ve akıllıca kullanıldığı zaman toplumun her alanında fayda sağlayıcı bir etken olarak karşımıza çıkıyor. Ancak ülkemizdeki verimli kullanım oranı malesef çok düşük yüzdelerde.. Ülkemizde sosyal medya fayda sağlayıcı değilde zarar verici bir düzeyde.. Bu durumun en büyük etkeni ise sosyal medyayı toplumumuza doğru şekilde anlatamamak ve yanlış sunum yapmak.. Böyle olunca doğal olarak hem çok çabuk tüketim oluyor hem de yanlış ve zararlı bir şekilde kullanım yüzdesi artıyor.. Bu zararlı kullanım yüzdesinin artmasına engel olabilmek, faydalı kullanım yüzdesini artırabilmek için sosyal medyanın akıllıca kullanımı konusunda toplumumuza bilgiler verilmeli, sosyal medyanın çöpçatanlık, gösteriş ve yalan yanlış bilgilerin yayıldığı ahlaksızlık yuvası olarak kullanılmaması gerektiği topluma öğretilmeli.

Özellikle son dönemde fotoğraflarla insanları aldatmak ve yanlış bilgiyi toplumun her kesimine yaymak ahlaksızlığı da artmış vaziyette. Aldatmacalı bilgilerin yer aldığı photoshoplu bir fotoğrafın yayılması ne yazık ki  sosyal medyada çok kolay.. Bir anda milyonlarca kişiye ulaşıyor ve araştırmadan, doğrulamadan '' Paylaş '' butonunu seçen insanlar bu aldatmacanın bir parçası haline geliyor.. Bu durumda da sosyal medyanın '' Gösteriş '' furyasından sonraki en büyük sorununun araştırmadan paylaşım yapmak, dinlemeden yargılamak ve neticesinde '' Bilgi Kirliliği '' olduğu net bir şekilde ortaya çıkıyor.. İşte bunların en büyük nedeni anlatmadan, anlamadan, düşünmeden tüketmek.. Sadece sosyal medya için değil herşey için bu böyle.. Tüketim toplumu haline geldik ve hep zararlı tarafları tercih edip bitiriyoruz..

Bunun sonucu olarak; ahlaksızlığın, üçkağıtçılığın, yalanın, riyanın meşrulaştığı bir toplum kaçınılmaz oluyor..

Şunu unutmamalıyız ki; Gerçek hayatımızda yanlış olan herşey sanal hayatta da yanlıştır..
Kolaylıkla veri girişi yapıp paylaştığınız bu mecrada, edindiğiniz bilgilerin doğruluğuna şüphe ile yaklaşmak, farklı kaynaklardan doğrulayarak paylaşımda bulunmak akıllıca olandır. Yüzlerce Beğeni almak uğruna egoyu ön plana çıkarıp akılsızca ve yanlış paylaşımlar yapmak yerine akıllı ve doğru paylaşımlarda bulunulmalı.. Ahlaksızlık yapıp, toplumsal değerleri çiğneyip 100 beğeni alacağınıza, hiç beğeni almayın daha iyi.. Hayatın her alanında Kul hakkının var olduğunu ve hesap günü geldiğinde sosyal medyada yaptığınız paylaşımlarınıza gelen beğeni ve yorumların bir etkisi olmayacağını aklınızdan çıkarmayın.. Her ne olursa olsun sanal hayatı gerçek hayatın üzerine çıkarmayın.. Okuyun, Düşünün, Araştırın, Sorgulayın..




30 Ocak 2017 Pazartesi

Bizim Çocuklar

Bir çocuk vardır, dolabını açar 100 çift ayakkabı.. Acaba yarın hangisini giysem der.. Yeni ayakkabı almalıyım bunlar eskidi der..

Bir çocuk vardır, dolabı yoktur, sağlam ayakkabısı da yoktur.. Ya yarım terliği vardır ya da yırtık lastik ayakkabısı.. Acaba yarın hangisini giysem der.. Terliği giysem hava soğuk ayaklarım üşür, ıslanır.. Lastik ayakkabıyı giysem o da yırtık ne farkeder..

İşte hayat bu kadar adaletsiz.. Hayatı adaletsiz yapanlarsa biz insanlar.. Tezekle ısınan, kış ayında dondurucu soğuklarda terlikle okula giden öğrencilerin olduğu yerde biz insanların suçu var..




Ayakkabı, bot, mont, atkı, bere.. Ne gelirse elden yardımcı olmalıyız bu çocuklara.. Kim bilir ne cevherler var içlerinde o içlerindeki cevheri çıkarmak yüzlerini güldürmek, özgüven aşılamak için yardımcı olmalıyız onlar bizim çocuklarımız..

Yardım konusunda birçok sosyal sorumluluk projesi var, onların vesilesiyle gülüyor bu çocukların yüzleri Allah onlardan razı olsun..

Benim takip ettiğim Geleceğe Işık Tut sosyal sorumluluk projesi var.. Binlerce öğrenciye destek olan bir proje.. Sadece giyecek değil, kırtasiye yardımı da yapabilirsiniz.. Paylaştıkları fotoğraftaki çocukların o içten gülümsemesi projenin ne kadar verimli olduğunun bir göstergesi aslında..


Bu projede benimde tuzum olsun, bende çocukların yüzünü bi nebze olsun güldüreyim derseniz projenin iletişim bilgileri alttaki linklerde mevcut.. Yardım edelim bizim çocuklara.. Ha gayret..



Geleceğe Işık Tut Sosyal Sorumluluk Projesi Facebook Sayfasına Ulaşmak İçin Tıklayınız..

Geleceğe Işık Tut Sosyal Sorumluluk Projesi Instagram Sayfasına Ulaşmak İçin Tıklayınız..



'' Vatanı Korumak, Çocukları Korumakla Başlar '' Mustafa Kemal ATATÜRK 


6 Ocak 2017 Cuma

Ayrıştık Kardeşim


Kahpe terör saldırısı sonucunda ölenleri bile ayrıştırdık; o şöyleydi, o böyleydi, o açıktı, o kapalıydı, o inanıyordu, o inanmıyordu, o içki içiyordu, o namazında niyazındaydı, o şu gazeteyi okuyordu, o bu gazeteyi okuyordu..  Kimi anaydı, kimi baba, kimi eş, kimi evlat, kimi torun, kimi kardeş.. Arkadan vuruldular kahpece.. Ateş düştüğü yeri yakıyordu sürekli, geri kalanlar ise tartışıyordu daha çok ayrışıyordu..

Bize '' Ölünün arkasından konuşulmaz, şeytan bile elini çekmiş '' diye öğretti büyüklerimiz.. Ama ölülerin arkasından konuşanlar, atıp tutan insanlar ne kadar çoğaldı..

Kardeşin kardeşe iftira atıp, çelme taktığı bir düzene girdik, parçalandık, parçalandıkça etrafa dağıldık, ayrıştıkça ayrıştık..

Menfaat kutsal oldu, sadece makam mevki düşünüldü değerler çiğnendi, ahlaksızlık arttı, saygı kalmadı, sadece dinlemek ve izlemek tercih edildi, okumak düşünülmedi hiç..

Kur'an-ı Kerim, manasını anlayarak ve ondaki yüce hikmetler düşünülerek okunmaya çalışılmadı.. Hep ezber yapıldı, ezbere konuşuldu..

Yıllarca mübarek insan denilenler sahte çıktı halen akıllanılmadı.. Halen mübarek insan arayanlar, kula kul olmak isteyenlerle dolu etraf..

Gösteriş meraklılığı arttı.. İyilik, ibadet, yenilen, içilen, gidilen hep gösteriş konusu oldu.. Sonra bahaneler çıktı ortaya '' O da paylaşıyordu bende paylaştım '' diye..

İnsan olmak unutuldu, şeref, haysiyet, namus, vatan.. Hep ikinci plana atıldı önemli olan cebi doldurmaktı gerisi boş..

Eleştiriye tahammül kalmadı, eleştiren bertaraf, pofpoflayan taraf edildi..

Geçmişte söylediklerini, gittiği yerleri unuttu insanlar pişkinleşti hiç utanmadı..

'' Bende hata olmaz, bende yanlış olmaz ne diyorsam doğru '' diyenler çoğaldı kimse hatasını kabul etmedi, kimse yanlışını görmedi..


Sonunda ayrıştık kardeşim..


Hepimiz ayrı kutuplara bölündük, bölündükçe daha çok vurulduk, vuruldukça daha çok ayrıştık.. Acı da bile birlik olamadık..

Parçalandık,, Ölülerimizi bile ayırdık..

Sonumuz iyi değil kardeşim.. Daha fazla geç olmadan toparlanmamız lazım..

Allah Yar ve Yardımcımız Olsun..